Diyabet dendiğinde aklınıza hemen Tip 1 ve Tip 2 mi geliyor? Belki bir de hamilelikte ortaya çıkan Gebelik Diyabeti… Oysa bu karmaşık metabolik bozukluklar ailesi, sandığımızdan çok daha çeşitli ve her birinin altında yatan nedenler farklı. Şimdi bu geniş aileye yeni ve önemli bir üye daha katıldı: Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF), Tip 5 diyabeti resmen ayrı bir diyabet türü olarak tanıdı! Peki, adlandırmanın düşündürdüğünden çok daha fazla (bir düzineden fazla!) farklı türü olan diyabetin bu yeni tanınan yüzü ne anlama geliyor ve neden bu kadar önemli? Gelin, diyabetin şaşırtıcı dünyasına ve bu yeni tanının ardındaki bilimsel gerçeklere daha yakından bakalım.
Tıp Dünyasında Yeni Bir Sayfa: Tip 5 Diyabet Resmen Tanındı! Peki Bu Ne Anlama Geliyor?
Tip 5 diyabet, Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından yeni ve ayrı bir form olarak resmen tanındı. Bu, isimlendirme şemasının pek de düzgün olmadığını gösteren bir durum olsa da, bilimsel anlayışın sürekli geliştiğinin bir kanıtı. Bu yeni sınıflandırma, özellikle belirli bir grup hastanın daha doğru teşhis ve tedavi almasının önünü açabilir.
Tip 5 Diyabet Nedir? Yetersiz Beslenme ve Pankreasın Gizemli Rolü
Peki nedir bu Tip 5 diyabet? Bu yeni tanımlanan form, özellikle erken yaşlarda yaşanan yetersiz beslenme ile bağlantılı. Daha çok yoksul ülkelerde görülen Tip 5 diyabetin dünya genelinde yaklaşık 20-25 milyon insanı etkilediği tahmin ediliyor.
Bu kişilerde genellikle düşük vücut ağırlığı ve insülin eksikliği görülüyor. Ancak Tip 1 diyabetten farklı olarak, bu insülin eksikliği bağışıklık sisteminin bir saldırısından kaynaklanmıyor. Bunun yerine, vücudun çocukluk döneminde pankreasın normal gelişimi için gerekli besinleri alamamış olması temel neden olarak gösteriliyor. Kemirgenler üzerinde yapılan çalışmalar, hamilelik veya ergenlik dönemindeki düşük proteinli bir diyetin zayıf pankreas gelişimine yol açtığını uzun yıllardır ortaya koyuyordu. Daha küçük bir pankreasa sahip olmak, yani daha az insülin üreten hücre rezervine sahip olmak, farklı diyabet formları için bir risk faktörü olarak kabul ediliyor.
Diyabetin Bilinmeyen Yüzleri: Tip 1, Tip 2 ve Gebelik Diyabetinin Ötesinde
Çoğumuzun aşina olduğu diyabet türleri şunlar:
- Tip 1 Diyabet: Vücudun bağışıklık sisteminin pankreastaki insülin üreten hücrelere yanlışlıkla saldırması sonucu oluşur. Her yaşta ortaya çıkabilir ve diyet ya da yaşam tarzıyla bağlantılı değildir. Genetik yatkınlık ve viral enfeksiyonlar gibi çevresel tetikleyicilerin bir kombinasyonundan kaynaklandığı düşünülür. Tedavisi ömür boyu insülin terapisidir. Son dönemde, ölen donörlerden alınan yeni insülin üreten hücrelerin nakli veya kök hücre kaynaklı nakiller gibi umut verici deneysel tedaviler de gündemde.
- Tip 2 Diyabet: En yaygın formdur ve genellikle yüksek Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ile ilişkilendirilir. Ancak, özellikle güçlü genetik yatkınlığı olan normal kilodaki kişileri de etkileyebilir. Güney Asyalılar ve Afrika ile Karayip kökenli insanlar gibi belirli etnik gruplar daha düşük vücut ağırlıklarında bile daha yüksek risk altındadır. Tedavide, insülin üretimini artıran veya insülin duyarlılığını iyileştiren ilaçlar (örneğin, dünya çapında yüz milyonlarca insanın kullandığı Metformin) ve yaşam tarzı değişiklikleri önemlidir. Hatta günde 800 kalorilik düşük kalorili bir diyetin 12 ay boyunca sürdürülmesiyle yapılan bir araştırma denemesinde, kişilerin %46’sında diyabetin gerilediği görülmüştür.
- Gebelik Diyabeti: Genellikle hamileliğin 24. ve 28. haftaları arasında gelişir. Vücudun insüline duyarlılığını azaltan hormonal değişiklikler tarafından tetiklenir. Aşırı kilolu veya obez olmak, ailede diyabet öyküsü ve önceki hamilelikte iri bebek doğurmak risk faktörleridir. Orta Doğu, Güney Asya, Siyah ve Afrika Karayip kökenlilerde ve yaşla birlikte insülin duyarlılığı azaldığı için ileri yaş gebeliklerinde daha yüksek risk görülür. Diyet, egzersiz, tabletler veya insülin enjeksiyonları ile tedavi edilebilir.
Nadiren Görülen Ama Önemli: Diğer Diyabet Türlerine Kısa Bir Bakış (Neonatal, MODY, Tip 3c)
Bunların dışında, en az dokuz alt tipi daha bulunan nadir diyabet formları da mevcut:
- Neonatal Diyabet: Hayatın erken dönemlerinde ortaya çıkar. Bazı genetik değişiklikler pankreastan insülin salınımını etkiler. Bazı hastalar hala kendi insülinlerini üretebildikleri için pankreas hücrelerinin insülin salgılamasına yardımcı olan tabletlerle tedavi edilebilirler.
- MODY (Maturity Onset Diabetes of the Young – Gençlerin Yetişkin Tip Diyabeti): Daha geç yaşlarda ortaya çıkar ve genetik değişikliklerle bağlantılıdır. Bazı gen değişiklikleri pankreas hücrelerinin şekeri nasıl algıladığını, bazıları ise pankreasın nasıl geliştiğini etkiler.
- Tip 3c Diyabet: Bu farklı bir durumdur ve pankreas hasarından kaynaklanır. Örneğin, pankreas kanseri olan kişilerde pankreasın bir kısmının alınmasından sonra diyabet gelişebilir. Ayrıca pankreatit (pankreas iltihabı) sonrası da gelişebilir.
- Kistik Fibrozis İlişkili Diyabet: Kistik fibrozisli kişilerde diyabet geliştirme riski daha yüksektir. Yaşla birlikte risk artar ve kistik fibrozisli kişilerin yaklaşık üçte birinde 40 yaşına kadar diyabet gelişir.
Neden Bu Kadar Çok Diyabet Türü Var ve Doğru Tanı Neden Hayati?
Diyabet, kan şekeri seviyelerinin yükselmesiyle sonuçlanan bir dizi durumu ifade eden genel bir terimdir, ancak altta yatan nedenler büyük farklılıklar gösterir. Bir kişinin sahip olduğu spesifik diyabet türünü anlamak, doğru tedaviyi sağlamak için hayati öneme sahiptir. Yanlış teşhis, yanlış tedaviye ve dolayısıyla sağlık komplikasyonlarının artmasına neden olabilir.
Tip 5’in Tanınması Ne Getirecek? Küresel Sağlık İçin Umut Verici Bir Adım
Tıp bilimi geliştikçe diyabetin sınıflandırılması da gelişiyor. Yetersiz beslenmeyle ilişkili diyabetin Tip 5 olarak tanınması, bu konuda daha fazla tartışmayı ve araştırmayı teşvik edecektir. Bu, özellikle düşük gelirli ülkelerde olmak üzere, küresel anlayış ve bakımın iyileştirilmesine yönelik önemli bir adımdır. Bu yeni sınıflandırma sayesinde, milyonlarca insanın doğru tanı alması ve uygun tedaviye erişmesi umuluyor.
Bu makaledeki bilgiler, Exeter Üniversitesi Enerji Homeostazisi Nörobilimi Kıdemli Öğretim Görevlisi Craig Beall tarafından sağlanan verilere dayanmaktadır.