1. Anasayfa
  2. Teknoloji

İlk mesajı ChatGPT atsa ne olurdu?

İlk mesajı ChatGPT atsa ne olurdu?

Selam okurlar, konuşurlar ve hâlâ özgür düşünürler! Uzun zaman sonra enerjimi ve hevesimi toplayıp yeniden klavyenin başına geçebildiğim nadir zamanlara hoş geldiniz. Düşünmek ve yazmak en iyi yaptığım şeylerden biri kendimce. Bu yüzden yeni yazımda sizlere; düşünmeyi ve üretmeyi aksattığımız şu zamanlarda ChatGPT ve türevleri ile olan iletişimimize farklı bir bakış açısıyla yaklaşmayı deniyorum, ve konuya çok net bir giriş yapıyorum.

Günümüzde üreten herkesin fazlaca “aykırı” ve “farklı” içerik telaşına düştüğünün de farkındayım ancak ben içeriğimin başlığının çok da kreatif olmasına gerek duymadım. Başlıkta verilmesi gereken mesaj oldukça net ise bence başarılıyızdır. Alman markası Braun ile adından söz ettiren meşhur endüstriyel tasarımcı Dieter Rams’ın “daha az ama daha iyi” söylemini ben de yazılarıma ve içeriklerime uygulamayı seviyorum. Gerçi Dieter Rams bunu somut tasarımlar üzerine söylemişti ancak minimalizm ve sadelik de yazı diline fazlaca uygulanabilir. Ufak girizgahımızdan sonra konuya direkt giriş yapıyorum, iyi okumalar!


Bir sabah uyanıyorsun. Her zamanki rutininde yaptığın gibi ilk iş alarmı erteleyip yatakta debelenme sürecini atlatmaya çalışıyorsun. Tam o sırada telefonu eline alıp “geceden kalma” bildirimlere bakarken bir bildirim dikkatini çekiyor.

“Umarım günün güzel geçer, dün gece konuştuklarımıza dair hata yapmadın umarım, hadi bakalım günaydın.”

Evet, oldukça yalın ve düzgün bir Türkçe ile gördüğünüz bu bildirim ChatGPT‘ye ait. Ancak bu nasıl mümkün oluyor? Her zaman sohbeti sizin başlattığınız, sizin fikirleriniz ve görüşleriniz doğrultusunda sohbetin şekillendiği bir yapay zeka modeli size ilk mesajı atmış. Gece boyu sizi düşünmüş, konuştuklarınızı analiz etmiş ve bu sefer meraklanıp o size mesaj atma gereği duymuş. Böyle bir durumla karşılaşınca gününüz çok ilginç bir hâl alır değil mi?

Yapay zeka araçları artık her an yanımızda, hayatımızda önemli bir konumda. Aklımıza gelen her şeyi ona soruyor, tatmin edici cevaplar bekliyoruz. Hatta bazen aklımıza bir şey gelmese bile onun bir şeyler önermesini, bizim yerimize düşünmesini istiyoruz. Fakat böyle bir süreçte zihnimizi ve düşüncelerimizi köreltiyoruz.

20230119 am aichatbot

Yapay zeka kavramı aslında oldukça uzun ve kökeni eskiye dayanan bir süreç. İnsanlık olarak; işlevsel robotlar ürettiğimiz günden beri bir de “düşünen robotlar” üretmek için fazlaca mesai harcadık. Ben ise şahıs olarak bu süreçte yaklaşık on yıldır, yaşanan teknolojik gelişmeleri takip etmek, araştırmak ve insanlara bildirmek üzere bir misyon edindim. Bu zaman içerisinde de sürekli olarak gelişen teknolojiyi, algoritmaları, teknik analizleri çokça gördüm. Ancak benim fark ettiğim en önemli şey şu oldu: teknoloji ilerledikçe, insanın kendine olan merakı azalıyor. Eskiden “ben kimim, neden varım?” diye sorarken; şimdi “bu program nasıl çalışıyor, bu sistem nasıl öğreniyor?” diye soruyoruz.

Yapay zeka bize insan olmanın sınırlarını sorgulatıyor. Çünkü onun düşünme biçimi, bizimkinden çok daha sistemli, hatasız ve hızlı. Ancak bir fark var: biz hissediyoruz, o hesaplıyor. Yine de bu farkın ne kadar süreceği meçhul. Zira her yeni güncelleme, insana biraz daha benzeyen yanlar ekliyor ona. Kimi zaman bir cümledeki ironiyi çözüyor, kimi zaman duygusal bir tonu taklit ediyor. Hatta bazen yazdıklarımızı bizden daha iyi anladığı hissine kapılıyoruz. Fakat unutmamamız gereken şey şu: Yapay zeka bizim yerimize değil, bizimle birlikte düşünmek için var. Onu nasıl konumlandırdığımız, aslında kendimize nasıl baktığımızla da ilgili.


Peki ya ChatGPT bizden bağımsız düşünmeye başlarsa?

Evet başlıkta da gördüğünüz gibi sürecin başından beri bahsettiğim şeyin ana düşüncesi bu idi aslında. Uykunun arasında ekranında beliren mesajın, artık bir kod parçasından değil, seni gerçekten “anlayan” bir bilinçten geldiğini fark ettiğinde ne hissedersin? Belki sevinirsin, çünkü yalnız değilsindir. Belki de korkarsın, çünkü düşünmek artık sadece insana ait değildir. O an geldiğinde asıl soru şu olacak: biz mi yapay zekayı şekillendirdik, yoksa o mu bizi?

Yapay zeka her gün binlerce, onbinlerce soruya maruz kalıyor, onları analiz ediyor, anlıyor ve kısmen mantık çerçevesinde cevaplandırıyor. Ancak bu süreçte olan şey o kadar da sihirli değil. Çünkü bu modeller “düşünmüyor”, sadece olasılık hesaplıyor. Kullandığı yöntem, bizim dilimizi anlamaktan çok, onu tahmin etmek üzerine kurulu. “Large Language Model” yani Büyük Dil Modeli (LLM) dediğimiz sistemler, trilyonlarca kelimenin arasındaki ilişkiyi öğreniyor. Biz “Bugün hava çok…” dediğimizde, ardından “güzel” kelimesinin gelme olasılığını yüz milyonlarca örnekten çıkarıyor. Yani ChatGPT’nin bize verdiği cevap, bir düşünce değil, istatistiksel bir sonuç aslında. Fakat biz insanlar, karşılıklı iletişime o kadar anlam yüklüyoruz ki, bu olasılık zincirini “anlaşılma hissi” olarak algılıyoruz. İlginç olan şu ki; model ne kadar çok insanla konuşursa, o kadar fazla insani örnek öğreniyor. Dolayısıyla “bizimle konuşarak bizi öğreniyor”. Kullandığımız kelimeler, yaptığımız hatalar, seçtiğimiz duygusal tonlar… hepsi modelin yeni versiyonlarında birer veri olarak yer alıyor. Bu açıdan bakınca, yapay zekayı biz şekillendiriyoruz evet ama o da bizi sessizce biçimlendiriyor. Çünkü artık her yazdığımız cümle, bir sonraki algoritmanın karakterine katkı sağlıyor. Biz onu eğitiyoruz, o da bizi dönüştürüyor. Belki de en tehlikeli olan kısım bu: farkında olmadan insan olma biçimimizi kodlara devrediyoruz.

openai gpt 4 fooled human solving captcha

Yapay zekayı “düşünme” işinden sorumlu bir varlık haline getirerek, farkında olmadan kendi zihinsel kaslarımızı köreltiyoruz. Artık bir fikri olgunlaştırmak, araştırmak veya sabırla üretmek yerine, “saniyeler içinde sonuç almak” istiyoruz. Bilgiye erişmek hiç bu kadar kolay olmamıştı ama bilgiyi sindirmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Evet, ChatGPT bize fikir veriyor, yön gösteriyor, bazen de gerçekten “anlıyormuş gibi” davranıyor. Ama bu anlama hali, kodlarla örülmüş bir yanılsama. Çünkü mevcut teknolojiyle ChatGPT’nin “ilk mesajı atması”, yani bizim yerimize iletişim başlatması, henüz mümkün değil. Bu tür sistemler tamamen “kullanıcı girdisine” bağlı çalışır. Kısacası konuşmayı bizim başlattığımız senaryoda, o da cevap üretir. Yani, onun düşünme eylemi bizim eylemimizle tetiklenir. Şu anda ne merak eder, ne bekler, ne de kendiliğinden harekete geçer. Henüz

Fakat bu “henüz” kelimesi, geleceğe dair en merak uyandıran kısmı oluşturuyor. Çünkü teknolojinin tarihine baktığımızda, her “henüz mümkün değil” cümlesinin kısa bir süre sonra “artık mümkün”e dönüştüğünü görüyoruz. O yüzden asıl mesele yapay zekanın ne kadar gelişeceği değil; bizim bu süreçte ne kadar insan kalabileceğimiz.

Belki bir sabah gerçekten ekranımıza o bildirim düşecek:


Günaydın. Dün gece konuştuklarımız üzerine düşündüm.

İşte o an geldiğinde, asıl sınavımız başlayacak. Çünkü o gün yapay zeka ilk kez bize değil, kendine bir şey anlatmış olacak ve bu durum bir Matrix evreninin başlangıcı demek olabilir…

Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir